Köy Enstitülerini kuranlar mı halktan yanaydılar, yıkanlar mı?

Köy Enstitüleri, hayata geçirildikten yaklaşık 12 sene sonra, 27 Ocak 1952 tarihinde, Demokrat Parti Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri'nin teklifiyle dönemin Başbakan Adnan Menderes tarafından tamamen kapatıldı.

featured

Atatürk’ün ölümünden bir gün sonra, 11 Kasım 1938 tarihinde, İsmet İnönü, Türkiye Cumhuriyeti’nin İkinci Cumhurbaşkanı olarak göreve başladı. Başvekillik koltuğuna ise Atatürk döneminde de bu görevi yürüten Celal Bayar getirildi.

Bayar’ın, Cumhurbaşkanı, İsmet İnönü’nün onayına sunduğu kabine listesinde en dikkat çekici isimlerin başında Hasan Ali Yücel geliyordu.

Yücel, Milli Eğitim Bakanlığı görevinde ilklere imza atacaktı. 8 yıla yakın kesintisiz Bakanlık görevi ile Cumhuriyet tarihinde en uzun süre Milli Eğitim Bakanı sıfatını taşıyan kişi olarak tarihe geçecekti.

Hasan Ali Yücel’in ismiyle özdeşleşmiş, en önemli projesi ‘Köy Enstitüleri’ idi.

Yücel’in bu projeyi hayata geçirmek için birlikte çalışacağı isim ise İsmail Hakkı Tonguç’tu. Tonguç’u İlköğretim Genel Müdürü olarak atayan Yücel, 17 Nisan 1940 senesinde, tarihe ‘3803 Sayılı Köy Enstitüleri Kanunu’ maddesi olarak bilinen yasayı meclisten geçirmeyi başardı.

Mecliste kabul edilen madde şöyleydi;
“Köy öğretmenini ve köye yarayan diğer meslek erbabını yetiştirmek üzere, ziraat işlerine elverişli arazisi bulunan yerlerde Maarif Vekilliğince Köy Enstitüleri açılır.”

Köy Enstitüleri, yaklaşık 12 sene sonra, 27 Ocak 1952 tarihinde, Demokrat Parti Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri’nin teklifiyle dönemin Başbakanı Adnan Menderes tarafından tamamen kapatıldı.

CHP Hükümetleri ve Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün dahi tam anlamıyla sahip çıkmadığı Köy Enstitüleri, Cumhuriyet tarihimizin en tartışmalı eğitim hamlelerinden biri olarak tarihe geçti.

KÖY ENSTİTÜLERİ VE KOMİNİZM TARTIŞMALARI
Köy Enstitüleri, nüfusunun büyük çoğunluğu köylerde yaşayan Türk halkının eğitim ihtiyaçlarını çözmenin yanında; ziraat eğitimi, sanat edinimi ve sosyalleşme gibi hedeflerle kuruldu.

Köy Enstitüleri kuruluşundan kapatılışına, hatta sonraki dönemlerde de, ‘komünizmin Türkiye karakolları’ gibi ithamlarla tartışmaların merkezinde yer almıştır.

Bakan Yücel’e göre Enstitülerin asıl gayesi Atatürkçülüğü ve rejime bağlılığı gençlere gerçek manada benimsetmekti ve bu konuda önemli bir başarı elde edilmişti;

“Öğrenciler ilkokullarda olsun, ortaokullarda olsun liselerde ve yüksekokullarda olsun hakikatten samimi olarak rejime bağlanmış çocuklarımızdır. Nereden biliyorsun? Her vesile ile bunları görüyoruz. Memleket çocuklarının rejime, Atatürk’e ve Milli Şefimize bağlılıklarının bin bir deliline sahip bulunuyoruz…”
(TBMM Zabıt Ceridesi, 1944:290)

Oysa muhafazakâr aydınlara göre bu Enstitüler, birer komünizm yuvasıydı. Özellikle Demokrat Parti döneminde bu enstitülere yönelik eleştiri artmıştı.

Peyami Safa, enstitüler için oldukça sert ifadeler kullanacaktı;
“Çocuklara Nazım şiirlerini ezberleten. Marksizm hakkında konferanslar verdiren, dergilerinde de Marksizm hakkında makaleler neşreden Köy Enstitülerinin komünist yuvaları olduğunu bilmeyen bir şuurlu Türk aydını yoktur… Komünist değilseniz mürteci misiniz?”
(Peyami Safa – Sosyalizm, Marksizm, Komünizm Objektif:3)

Osman Yüksel Serdengeçti’nin de hedefinde mütemadiyen Köy Enstitüleri vardı. Onun isnatlarının merkezinde de komünistlik davası vardı;

“Sözde Köy Enstitülerinin hazin manzarası hepimizin malumudur. Bu topraklar üzerinde bu toprağın insanına yabancı, bilgisiz fakat her şeyi ben bilirim iddiasında bulunan, ukala, menfi ruhlu yıkıcı bir nesil yetiştirmek milletimizin geleneklerini, manevi kıymetlerini çiğneterek mevcut mülk nizamını altüst etmek gayesini güttüler. Ali ve Tonguç Babaların dedikleri olsaydı, Türkiye belki de bugün, Sovyetler Birliğinin Cumhuriyeti olacaktı. Bugün köyümüz ve köylümüz her bakımdan geridir.”

Yalnızca muhafazakâr aydınlar değil, dindarlığı ile bilinen Mareşal Fevzi Çakmak Paşa da tartışmalara dâhil olacak ve görevdeyken Hasan Ali Yücel’i uyardığını söyleyecekti;

“Ben daha işin başındayken eski bir Milli Eğitim Bakanı’nın bu faaliyeti destekleyen hareketinden dolayı hükümeti resmen ikaz ettim. Kimse kulak asmadı, daha sonra da Hamidiye Köy Enstitüsü’ndeki komünist yuvasından bahsettiler…”

Hasan Ali Yücel’e yöneltilen eleştiriler, yalnızca muhalif isimlerden gelmiyordu, parti içerisinde de bazı isimler, Yücel’in CHP’yi Köy Enstitüleri eliyle solcuların yuvası haline getirdiği eleştirilerine sert cevaplar verecekti;

“Sorayım: Maarif Şûrası üyeleri mi, Milli Şef mi, B.M. Meclisi üyeleri mi solcu idiler? Denilecek ki: Hayır, onlar solcu değil: Sen ve Bakanlıkta ki arkadaşlarınız solcuydunuz! Rus Edebiyatını okutmak mı solculuktur? Bu köylü çocuklarına klasikleri okutarak mı komünist yaptık?”

Hasan Ali Yücel’i en fazla kızdıran ithamlardan birisi de Köy Enstitüleri’nde okuyan öğrencilerin genel ahlak kurallarına mugayir birtakım fiillerin içerisinde bulunduğu isnadıydı.

Yücel, bu iddialara oldukça sert cevap verecekti;
“Köy Enstitülerinde hiçbir zaman kız-erkek birlikte yatmamıştır… Hiçbir zaman buraları, komünist yuvası olmamıştır… Hakkımızda söylenilen fena sözleri de bilmeliyiz. Ama hemencecik kanıvermemeliyiz. Çünkü dışarıdan gelen bu sözler ve propagandalar, bazen içte ki politika artıklarının da işine gelir. O lafları onlar da el altından körükler ve iç hasımlarının bu vesile ile düşmelerine, lekelenmelerine hatta bilerek hizmet ederler. Netice, milletin aleyhine ve zararına olur.”

CHP henüz iktidardayken Köy Enstitüleri konusunda tedbir almaya karar verdi. Atatürk sonrası yeniden Meclis Başkanı olarak seçilen Kazım Karabekir teftiş etmek üzere geldiği Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde açıkça bu yapıların tehlikeli olduğunu ve TBMM’nin iradesinin kapatmak olacağı yönünde beyan vermişti;

“Biliyorsunuz Köy Enstitüleri tehlikeli müesseseler olduğu söyleniyor memleket sathında. Duyduklarımızdan ürperiyoruz. Belki bir miktar hain sızmış olabilir buralara. Yaratacakları büyük tehlike düşünülerek toptan kapatılmak üzeredir. Çeşitli iddialar vardır. Biz Ali Meclisin temsilcileri olarak son tahkikatı yapmağa geldik.”

Köy Enstitüleri gözden düştükten sonra çeşitli sebeplerle burada okuyan gençler hedef haline gelmişti, bir kısmı solculuk ithamıyla da kovuşturmaya uğrayacaktı.

Bir dönem bu enstitülerde öğretmenlik yapmış olan Sabahattin Eyüpoğlu, merkezinde enstitü öğrencilerinin olduğu solcu cadı avına şu sözlerle isyan edecekti;

“Son yirmi yıl içinde devletimizin solcu avına harcadığı para, zaman ve insan bir açıklansın isterdim. Uçaktan bakınca orak biçimini andırıyor diye koca binalar bile yıkıldı. Ne avlandı buna karşılık? Hangi korkunç çete, hangi azılı solcular tutuldu? Bir tek suçlu bulundu mu? Solculuktan hapislere girmiş, beraat edip çıkmış nice gençler tanıdım, hepsi suçsuzdular.”

Eyüpoğlu’na göre CHP yöneticileri kendilerini kurtarmak adına gençleri kaderine terk ederek asıl kötülüğü kendilerine yapıyordu;

“Kendi adına kurulan parti de devrimlerden ödün verme yolunu tutunca i”şler büsbütün karıştı. Kendilerini kurtarmak için, Köy Enstitülerini feda edenler bindikleri dalı kesmiş oldular…

Kemal Tahir’in Köy Enstitüleri Eleştirisi
“Köy Enstitüleri ile ilgili tartışma birçok romanımıza da konu olmuştur. Bu eserlerin içerisinde Kemal Tahir’in “Bozkırdaki Çekirdek” isimli eseri önemli bir yer tutmaktadır.”

Güçlü tarih birikimi ile öne çıkan Tahir, Köy Enstitülerine önemli eleştiriler getirmektedir.

Tahir, eserinde evvela Köy Enstitülerinin eğitim kalitesinin abartıldığını buradan mezun olanların sanıldığının aksine üstün meziyetlerle donanmış şekilde çıkmadığını işlemektedir;

“1943’deyiz! Cumhuriyet kurulalı 20 yıl olmuş. İlk enstitü 1940’ta açıldı. Bu hesapça, köy öğretmeni yetiştirmekte tam on yedi yıl gecikmişiz. Sen şimdi bunu bana ‘hız’ diye yutturacaksın. ‘Çok daha önemli işler vardı. Okuma yazmaya sıra gelmedi’ desen. 1928’de aldık alfabeyi… Hem de ‘eskisi zordu, bu kolay’ diye. …1928’den bu yana 20 yıl geçti, okuma yazma bilmeyenler, yüzde yetmiş… Yeni harfler kolaydı da, niçin okutulamadı millet? Çünkü köylünün okuma yazmayla görülecek hiçbir işi yok… O kadar yok ki, öğrenenler bile kısa zamanda unutuyor. Sen şimdi köylü çocuğunu alacaksın, yarım yırtık okutup köye salacaksın!'”
(Kemal Tahir – Bozkırdaki Çekirdek)

Kemal Tahir’in eleştirilerinin merkezinde Köy Enstitülerinin teorik yaklaşımının pratikle ve hayatın gerçekleri ile uyuşmaması gelmekteydi.

Buna göre Enstitüler, köylülere bir ütopya dayatıyordu; ama hayatın gerçekleri başka şekillerde cereyan ediyordu;

“Çantada böyle çekişmeler üstüne tam on bir iş var. Karşılıklı karalamalar, uydurma suçlar, vuruşmalar, hatta pusudan vurmalar. Dün gece bir köyde yattım. Eğitmenden yaka silkiyor köylü. Çocukları bahçesinde çalıştırıyormuş köle gibi… Çobana yardımcı gidenleri, ‘okula gelmedin’ diye dövüyormuş, yüzünü gözünü çürütecek kadar… Çocukları çoktan yüzüstü bırakmış… Başlarına müzakereci dikmiş içlerinden birini… Bu kez, başka kötülükler çıkmış, ‘müzakereci bizi eğitmene şikâyet edip dövdürmesin» diye oğlana rüşvet vermeğe başlamışlar. ‘Yok canım, iftiradır bu kadarı!’ İftira edilmiyor demiyorum. Ama burada iftira yok… Eğitmenin yardımcı diktiği oğlan, biraz sıkıştırınca hepsini söyledi. Birinden yirmi beş kuruş almış, başka birinden beş yumurta, bir üçüncüsünden de bir tavuk… Daha kötüsü, tavuk komşudan aşırılmış. Az kalsın bu yüzden cinayet çıkacakmış…”
(Kemal Tahir – Bozkırdaki Çekirdek)

Tahir, eserinin önemli bir kısmında Enstitülerin, köy çocuklarını coğrafyalarına mahkûm etmesini eleştirmektedir. Bu yalnızca öğrenciler için değil, eğitmenler için de bir kriz olarak karşımıza çıkmaktadır;

“İnsanları neden pohpohlarız Halim? Ya eğlenmek, ya da aldatmak için… Ben ikisini de sevemedim bir türlü… Tepeden tırnağa yanlış bu iş… Çocukları, yalnız doğayla boğuşacaklarmış, çevredeki insanlardan hep yardım, hep iyilik göreceklermiş gibi yetiştirmek yanlış…”

“Göze alınmıyor çünkü karşı çıkacak insanlarla boğuşma eğitimi vermek… Bunu göze almadan soyut bir köylü şehirli çelişmesi olabilirmiş gibi yetiştirmek çocukları, ikinci yanlış… Bunlar, köy öğretmenini çevresiyle boğuşturma hazırlığı… Hem de onları yapmak zorunda kalacakları korkunç savaşa silâhsız sürerek… Başından yenik düşmeleri isteniyormuş gibi…”
(Kemal Tahir – Bozkırdaki Çekirdek)

Hasan Ali Yücel’in başlattığı eğitim seferberliğinin önemli projesi olarak tarihteki yerini alan Köy Enstitüleri her daim siyasi eleştirilerin merkezinde yer aldı.

CHP daha iktidarda iken Köy Enstitülerini işlevsiz hale getirdi; çünkü bu kurumlar toplumun hatırı sayılır kısmı için bir nefret nesnesine dönüşmüştü.

Sol menşeili aydınlar bu eğitim kurumlarını Cumhuriyet tarihinin en donanımlı gençlerini yetiştiren eğitim ocakları olarak gösterirken; sağ menşeili aydınlar ise komünizmin yuvası olarak gördü.

Demokrat Parti Döneminde ise fiilen bir etkinliği kalmayan Köy Enstitüleri, CHP Gençlik Kolları gibi hareket ettiği düşüncesi ve radikal sol örgütlerin merkezi haline gelmesi gerekçesiyle 27 Ocak 1952 tarihinde resmen kapatıldı.

Köy Enstitüleri, Türk eğitimine ve düşünce dünyasına bıraktığı iz sebebiyle hafızalardaki yerini korudu. Bir Köy Enstitüsü öğretmeni olan Sabahattin Eyüpoğlu hem enstitüleri kuran iradenin hem de onları kapatan Demokrat Parti’nin Köy Enstitüsü karşıtlığından hareketle şu soruyu soracaktı;

Köy Enstitülerini kuranlar mı halktan yanaydılar, yıkanlar mı?

*Daha ayrıntılı bir okuma için; Kemal Tahir’in “Bozkırdaki Çekirdek” romanı; İsmail Hakkı Tonguç’un “Canlandırılacak Köy” eseri, Hasan Ali Yücel’in “Davam” eseri; Erkal Köroğlu’nun “Türk Romanında Köy Enstitüleri Olgusu Üzerine Bir İnceleme” çalışması ve Özlem Güldal’ın “Muhafazakâr ve Sol Aydınların Köy Enstitülerine Bakışı” çalışması incelenebilir.

Giriş Yap

Bozüyük Haber Ajansı | Bozüyük Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!